“BU DEPREM DÜNYA TARİHİNDE İLK”

Röportaj: Eda HARMANDA

Depremin vurduğu illerde hayat normale dönmeye başlasa da acısı ve etkileri uzun yıllar hafızalardan silinmeyecek. Aynı şekilde hafızalarımızdan silinmeyecekler arasında, arama kurtarma ekiplerinin cansiparane çalışmaları, sağlık görevlilerinin fedakârlığı, bölgeye akın akın gelen yardımeseverler özverisi şeklinde sıralayabiliriz. Ancak bir de görünmez kahramanları var bu felaketin; yaşanan yıkımı dünyaya duyuran gazeteciler. Onlar da tıpkı diğer görevliler gibi gönüllülük esasına dayalı olarak bölgede yaşanan felaketin boyutlarını insanlığa aktarıyorlar. CNNTÜRK kameramanı Halil Kahraman, soyadı gibi yüzlerce kahraman gazeteciden sadece biri. Kendisiyle söyleşimizi her ne kadar sanal ortamda yapmış olsak da, “Bu deprem dünya tarihinde ilk” şeklindeki yaklaşımı aslında hem felaketin boyutlaırnı hem de Halil Kahraman’nın düşüncelerini özetliyor. İşte Kahramanın tanıklığını aktardığı deprem bölgesi söyleşimiz:

Kendinizden bahseder misiniz?
1991 Şanlıurfa doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimimi Şanlıurfa’da tamamladım. Ardından Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümünden mezun oldum.

Mesleğe nerede başladınız?
Üniversite okurken Aydın Doğan Genç İletişimciler yarışmasına katıldım ve TV haber dalında birinci oldum. Ardından Cnn Türk’ de staj kazandım. Stajdan sonra da okulum bitince Cnn Türk’ de iş imkanı buldum. 2015 yılından beri de çalışmaya devam ediyorum.

Neden kameramanlığı seçtiniz?
Kameramanlık alanını özellikle seçmedim. Bir yere gelmek için bir yerden başlamak gerektiğini savunanlardanım. Dolayısıyla Cnn Türk’ de kameraman pozisyonunda boşluk vardı ve ben de oradan başladım.


Peki ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Bundan sonra birkaç sene de muhabirlik yapma hedefim var. Ardından da bir üniversitede akademisyen olmayı planlıyorum. Bakalım hayat neler getirecek.

Yüzyılın felaketinde görev aldınız, kaç il dolaştınız?
Deprem olduğunda Ankara’daydım. Duyar duymaz birim şefimizi aradım ve ardından İstanbul’a geçtim. Oradan da bölgeye geldik ekip arkadaşlarımla. Önce Adıyaman sonra Kahramanmaraş’a geçtim. Daha sonra Gaziantep, Malatya ve memleketim Şanlıurfa’da görev yaptım.

Ağır şartlar altında görevinizi yaptınız, sizi en çok zorlayan durum ne oldu?
Bizi zorlayan öncelikle telefon şebekelerinin çökmesiydi. Çünkü internet yoksa, telefon yoksa hiçbir şey yapamayız. İlk üç dört gün bu problemi çokça yaşadık. İnternet çekmediği için yayın yapmakta dolayısıyla bölgeyi anlatmakta oldukça sıkıntılar yaşadık. İkincisi tabii ki elektriklerin olmaması. Bataryalarımızı şarj etmekte zorluk çektik. Çünkü kentte elektrik yoktu.


Bu problemi nasıl çözüyordunuz?
Her gece işimiz bitince en yakın elektrik olan şehre geçip malzemelerimizi şarj edip deprem bölgesine dönüyorduk. Tabii ilk günler hava durumu da bizi oldukça zorladı. Özellikle akşam saatlerinde hava eksi on derecelere kadar düşüyordu. Soğukta yayın yapmak da oldukça güç bir durum.

Bölgeyle ilgili düşünceniz nedir?
Genel olarak bölgedeki durum çok etkileyiciydi. Zira bu büyüklükte bir deprem dünya tarihinde ilk defa oluyor. 11 il yüzlerce ilçe ve köy komple yıkılmış durumdaydı. Bu manzaralara ne savaş bölgelerinde ne de başka bir afet bölgesinde asla görmemiştik.

Sizi en çok etkileyen, aklınıza kazınan kare hangisiydi? Elbette beni etkileyen tek bir şey yoktu. Birden çok etkileyici olay yaşıyorduk, bu anlardan bir tanesi beni çok etkilemişti. Enkazdan çıkarılan bir yaşlı adamın ellerini havaya açarak Allah’a şükretmesine tanıklık etmiştim. Bu etkileyiciydi. Bir de üzücü olan durumlar vardı tabii. Bölgede tesadüfen denk geldiğim bir depremzede tüm ailesini kaybetmişti. Sadece kendisi kalmıştı. Bu da bizi derinden üzen anlardan bir tanesiydi.

Oradaki durum şu anda nasıl? En çok neye ihtiyaç duyuluyor?
Bölgedeki durum içler acısı. Az önce de belirttiğim gibi çok büyük bir yıkım var. Ve çok geniş alana yayılan bir yıkım. Dolayısıyla etkilenen çok insan var. Bunlara barınma ve yiyecek ihtiyacı karşılamasında yetersizlikler oluyor. Hijyen çok büyük problem. Portatif tuvalet ve duşlar yetersiz kaldığı için ve düzenli temizlenmediği için enfeksiyon hastalıklarına yol açıyor. Hijyen, gıda ve barınma büyük sorunların başında geliyor.

Bilimsel uyarılara rağmen Çadır kentlerin uğradığı felaket hakkındaki görüşleriniz nedir?
Bilimden maalesef uzak bir ülkeyiz. Başımıza bir olay gelince birkaç hafta tartışıp yine unutuyoruz. Sonra tekrar olduğunda aynı şeyleri tekrarlıyoruz. Bilime kesinlikle kulak verilmesi ve ciddi tedbirlerin alınması şart. Aksi takdirde bu tarz üzücü durumları başka zamanda da yaşamak zorunda kalabiliriz. Bölgedeki depremzedeler için kurulan geçici barınma yerleri yüksek yerlere yapılmalı ve burada da hava olaylarına karşı gereken önlemler alınmalı.

CNN TÜRK’ de 7 yıldır görev yapmış değerli bir gazeteci olarak bu felaket için duygularınız nedir?
Duygularımız elbette ki yoğun. Çok üzüldük çok etkilendik. İnsanların çaresizliğini görmek bizi de bir o kadar üzdü. Elimizden geldiğince bölgedeki sorunları dile getirip yardım etmeye çalıştık. Fakat hala çok eksiklikler var. Oradaki insanları unutmamamız ve desteklerimizi asla eksik etmememiz lazım.

EMİNÖNÜ’NÜN KALBİ MISIR ÇARŞISI…

İstanbul’un tarihi, sembol lokasyonlarından biri olan Mısır Çarşısı envai çeşit baharat, lezzetli tatlar, kuruyemiş, ipek, takı gibi bir çok mağazayı barındıran çarşıdır. Her daim kalabalık ama hafta sonları daha da kalabalıktır. Yüzyıllardan bellidir var olan günümüze kadar gelmiş baharatlar, hediyelik eşyalar gibi bir çok ürüne ev sahipliği yapıyor. Yolunuz düşerse mutlaka gezmeniz gereken yerlerden birisi…


Mısır Çarşısı Eminönü’nde Yeni Caminin arkasında ve Çiçek Pazarı’nın yanındadır. İstanbul’un en eski çarşılarından biridir. Aktarlarıyla meşhur bu çarşıda halen tabii ilaçlar, çiçek tohumları, nadir bitki kök ve kabukları gibi eski geleneğine uygun ürünlerin yanı sıra, kuruyemiş şarküteri ürünleri, değişik gıda maddeleri satılmaktadır. Mısır Çarşısı pazar günleri de açıktır.


Bizans zamanında Makro Envalos adında bir çarşının aynı yerde bulunduğu rivayet edilmektedir. Bugünkü yapı, 1660 yılında Turhan Sultan tarafından Hassa Baş Mimarı Kasım Ağa’ya yaptırılmıştır. Önceleri Yeni Çarşı ya da Valide Çarşısı olarak anılan ve rivayete Göre Mısır’dan alınan vergilerle inşa edilen çarşı, 18. Yüzyıldan sonra bugün bilinen adıyla anılmaya başlanmıştır. 1691 ve 1940’ta iki büyük yangın tehlikesini atlatmıştır. Çarşı, son olarak 1940-1943 yılları arasında İstanbul Belediyesi tarafından restore edilmiştir. Yeni Cami’nin yanında yer alan L şeklindeki yapının alt kapısı bulunmaktadır. Bunlardan biri Haseki Kapısı’dır. Bunun üstündeki kısım iki katlı olup üst katta zamanında mahkeme olup esnafın kendi arasında ve halkla sorunları çözülürmüş.

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın